Toplum olarak 17 ağustos depreminin ardından DEPREM GERÇEĞİ ile yüz yüze geldik. Bir kısmımız depremi direk yaşadı geri kalanlar olanları yerinde görerek veya televizyonlardan izleyerek tanık oldu.
Uzmanların depremin geçici bir durum olmadığı, tekrar yaşanmasının kaçınılmaz olduğu, ancak ne zaman nerede yaşanacağının bilinmediği yolundaki açıklamaları uyarıcı olması yanında hepimizin kaygı ve korkularında artmaya yol açmaktadır. Böyle büyük doğal afetlerden sonra travmaya direk maruz kalan veya tanık olan kişilerde bazı psikolojik sorunların ortaya çıkması doğaldır. Ancak zaman içinde bu sorunların azalması ve günlük yaşamın devam etmesi gerekir. Tepki beklenenden şiddetli olduğunda veya uzun sürdüğünde hastalık açısından değerlendirmek gerekir.
Toplumda deprem sonrası değişik psikiyatrik rahatsızlıklar ortaya çıkabilir. Bu ruhsal rahatsızlıklar arasında sıklıkla görülenler travma sonrası stres bozukluğu, depresyon, anksiyete, normal olmayan yas tepkisi veya uzamış yas tepkisidir. Bütün psikiyatrik rahatsızlıklar depreme bağlı travma ile alevlenebilir ancak görülme sıklıkları yukarıda sayılan hastalıklara göre daha seyrektir. En çok şikayet edilen belirti ise uyku bozukluğudur. Uyku bozukluğunun tek başına görülmesi nadirdir, genelde değişik ruhsal rahatsızlıklara eşlik eden bir bulgudur (depresyon, anksiyete gibi ruhsal rahatsızlıklarda olabileceği gibi astım, kalp yetmezliği gibi bedensel hastalıklara da eşlik edebilir). Uyku bozukluğu ortaya çıktığında altta yatan nedenin mutlaka araştırılması gerekir. Yakınların önerdiği ilacı kullanmak veya eczaneden kendi başına ilaç alıp kendi kendine tedavi uygulamak sorunu ortadan kaldırmaz, sadece geçici çözüm sağlar. Bu durumda en iyisi uzmanlardan yardım istemektir.
Süregelen travma
Depremin yaptığı travmanın ardından artçı şokların sürmesi, televizyon kanalları ve yazılı basında depremle ilgili haberlerin yoğun olarak devam etmesi travmayı sürekli hale getirmiştir. Sürekli olarak bu travmaya maruz kalmak depremzedeler yanında tüm toplumda kaygının sürekli artmasına yol açmaktadır. Aslında kaygı kişiyi tehlikelerden koruyan normal bir tepkidir. Kaygı sayesinde sınavlara daha iyi hazırlanır, işinizi daha dikkatli yapar ve zararlı bazı davranışlardan uzak durursunuz. Ancak bazen kaygının aşırı artması ile toplumsal uyumda bozulma görülür, travmaya uğrayan kişiler işini yapamaz, uyuyamaz, toplumsal işlevlerini yerine getiremez hale gelebilir. Bu durumda anksiyete bozukluğu diye adlandırdığımız hastalık söz konusudur ve tedavi edilmesi gerekir.
Depremi direk yaşamış ve yakınlarını, evini, işini veya bir organını kaybetmiş kişilerde deprem sonrası görülebilecek psikiyatrik sorunlar iki boyutta incelenmelidir:
1.Travmaya maruz kalma sonucu ortaya çıkan akut stres tepkisi veya travma sonrası stres bozukluğu.
2.Travmada yakınlarını, evini, işini kaybetme sonucu ortaya çıkan yas tepkisi veya patolojik yas tepkisi.
Akut stres tepkisi ve travma sonrası stres bozukluğu:
Aşırı stres yaratan bir durumla karşılaşma kişide çaresizlik duygusu ve korku yaratır. Depremle karşılaşan kişilerde ilk tepki halk arasında “şok olma” şeklinde tanımlanır. Kişi şaşkınlık içindedir, donakalır, ne yaptığının çok farkında değildir. Olayı hatırlamak istemez, bulunduğu yerden uzaklaşmaya çalışabilir veya amaçsız hareketlerde bulunabilir. Bir müddet sonra durumun farkına varır, başına gelenleri hatırlar ve felaketin boyutlarını kavramaya başladığında akut stres tepkisi gelişir.
Akut stres tepkisi:
* İlk dört haftada ortaya çıkar ve 2 gün-4 hafta sürer.
*Travmatik olay zihinde tekrar tekrar yaşanır (flash back). Gün içinde deprem görüntüleri aniden akla gelebilir. Depremle ilgili düşünceler zihni yoğun olarak meşgul edebilir ve istemli olarak bu düşüncelerden uzaklaşılamaz. Veya sürekli olarak deprem oluyormuş gibi hissedilebilir.
*Belirgin uyarılmışlık durumu vardır (ani ses duyulması ile korku, kaygı ve heyecanda artma gözlenmesi gibi). Uyku bozukluğu sıktır ve uykuya dalma güçlüğü, uykudan sık sık uyanma veya erken uyanıp tekrar uyuyamama şeklinde olabilir. Uykuda depremle ilgili kabuslar sıktır ve kabusla uyanma olabilir.
*Travmaya uğrayan kişilerde belirgin uyarılmışlık hali ve aşırı duygusal tepkiler verme veya aksine duygusal olarak tepki vermeme görülebilir. Kişi korku ve çaresizlik içindedir, umutlarını, geleceğini yitirmiştir, yaşadıklarına inanamamaktadır, aşırı sinirlilik ve ani öfkelenme olabilir. Bazen duygularını yitirmiş gibi hissedebilir, ağlayamaz, duygularını ifade edemez.
*Dikkat toplama güçlüğü sıktır. Kişiler dalgınlık ve unutkanlıktan yakınırlar. Deprem anı ve yaşananları hatırlayamama olabilir.
*Depremi hatırlatan durum, kişi ve yerlerden uzaklaşma çabası vardır. Bazen kişinin isteği ve iradesi dışında uzaklaşma çabası olabilir. Bir hastamız depremle ilgili konuşmalar başladığında bayıldığını aktarmıştı. Bu da kişinin isteği dışında gerçekleşen bir çeşit uzaklaşma çabasıdır. Depremin yaşandığı yere tekrar dönmeme isteği olabilir. 17 ağustos depremi çoğu kişiyi yatak odasında yakaladığı için çoğu hastamız yatak odasına giremediklerini ve başka yerde yattıklarını belirtmiştir.
*Bedensel yakınmalar sıktır (yaygın ağrılar, çarpıntı, nefes darlığı, bayılma gibi).
*Yeni yaşanan olaylar ve görülen yerler için aynı olayı tekrar yaşıyormuş gibi veya aynı yeri daha önce de görmüş gibi hissedilebilir. Kişi kendi bedenini değişiyormuş gibi algılayabilir. Yüzü başkalaşıyor, elleri büyüyormuş gibi gelebilir.
*Olaya bağlı suçluluk duygusu olabilir.
Travma sonrası stres bozukluğu
Bu durum normalde bir bozukluk olarak tanımlanamaz. Travmayı yaşayan veya tanık olan herkeste az veya çok görülebilir. Normalde beklenen zaman içinde belirtilerin azalarak kaybolmasıdır. Ancak bu belirtilerin daha geç ortaya çıkması ve daha uzun sürmesi normal değildir ve değerlendirilmesi gerekir. Belirtilerin uzun sürmesi durumunda travma sonrası stres bozukluğundan bahsedilir ve bu durumun tedavi edilmesi gerekir. Tedavi edilmediği taktirde kişinin iş yaşamını, aile yaşamını ve toplumsal ilişkilerini olumsuz yönde etkiler.
Deprem sonrası herkeste aynı bozukluk ortaya çıkacak diye düşünmek yanlıştır. Travma herkesi aynı oranda etkilemez. Çocuklar, yaşlılar, bedensel hastalığı olanlar, evi ağır derecede hasar görenler ve ekonomik durumu iyi olmayan kişiler depremden daha fazla etkilenir. Daha önce psikiyatrik hastalık geçirmiş kişilerin tekrar hastalanma riski daha fazladır.
Travma sonrası stres bozukluğu travma yaratan durumu örneğin depremi takiben 1 hafta ile otuz yıl içinde görülebilir. Belirtiler zaman içinde azalma veya artma gösterebilir. Özellikle stres yaratan durumda belirtilerde artma olur. Erken tanı konması ve çevresel desteğin iyi olması tedavide başarı şansını artırır.
Depremde evi yıkılan, veya hasar gören, yakınlarını kaybeden kişilere öncelikle yapılması gereken barınma beslenme ihtiyaçlarının sağlanmasıdır. Mümkün olan en kısa sürede zorunlu ihtiyaçların karşılanması ve normal günlük yaşama dönmeye çalışma daha sonra ortaya çıkabilecek psikiyatrik sorunların azalmasına yardımcı olur.
Travma sonrası stres bozukluğu tedavisinde ilaç kullanımının yanında psikoterapi önerilmektedir.
Travma ve kayıp sonrası duyguların paylaşılması, sıkıntıyı azaltmaktadır. Depremi direk yaşamış veya televizyondan izleme, gazetelerden okuma yolu ile depreme tanık olmuş kişilerin üzüntülerini, korkularını, kaygılarını yakınları ve arkadaşlarıyla paylaşması önemlidir. Bu yolla duygusal boşalım sağlanır ve rahatlama hissedilir. Ancak kişilerin tepkileri çevresindekilerden daha fazla ise süresi uzamışsa ve normal seyrinden çıkmışsa bir psikiyatri uzmanından yardım istemek gerekir.
Normal yas tepkisi, normal olmayan veya uzamış yas tepkisi
Büyük kayıplardan sonra kişilerde görülen psikolojik tepkilere yas denilmektedir. Kayıp terimi ile anlatılmak istenen yakınların ölümü yanında kişinin bir organını, beslediği hayvanları, malını veya işini kaybetmesi v.b. dir. Yas tepkisi kayba uğramış herkeste görülür ancak kişiden kişiye değişebileceği gibi kültürler arasında da farklılık gösterir.
Sevilen birinin, bir yakının veya malın kaybından sonra ilk tepki şok olma duygusudur. Kişi duygularını yitirmiştir ve şaşkındır. Olanlara anlam veremez, inanamaz. Olanları anlamaya başladığında ağlayarak yas tutma sürecine girer. Yemek yiyemez, uyuyamaz, insanlarla konuşmak istemez. Çevreye ilgi azalmış ve dikkat toplama güçleşmiştir. Uyku düzensizleşmiştir ve kaybedilen kişi veya nesne ile ilgili rüyalar sıktır. Kişi kabusla uyandığında yaşadıklarının gerçek veya rüya olup olmadığını anlayamaz.
Bazı insanlar ölen kişiye karşı suçluluk duygusu içine girebilir. Onlara göre asıl ölmesi gereken kişi kendileridir. Yas tepkisi içinde olayı kabul etmeme, olmadığına inanma sıktır. Bazı kişilerde kaybedilen kişinin aslında ölmediği, yaşadığı düşüncesi gelişebilir. Bu nedenle ölen kişinin kullandığı eşyalar aynı şekilde korunmaya çalışılır. Örneğin, eşini trafik kazasında kaybetmiş bir bayan hastam, eşinin traş takımlarını banyoda muhafaza ettiğini, her banyoya girişte onları görünce eşi yaşıyormuş gibi hissettiğini belirtmişti.
Bazen kaybedilen kişiye karşı duyulan hisler o kadar kuvvetli olabilir ki yas tutan, ölenin sesini duyduğunu veya kendisini gördüğünü söyleyebilir. Bunun normal sayılabilmesi için kişinin bu durumun gerçek olmadığını kabul etmesi gerekir.
Yas tepkisi dört evrede izlenir:
1. Evre: Yasın erken evreleridir. Kişi hiçbir şey hissedemediğini söyler ve yaşadıklarını protesto eder. Olayı olmamış gibi kabul eder, oldukça öfkelidir.
2. Evre: Tüm dikkat ölen kişiye yönelmiştir. Onunla ilgili anlatılanları dikkatle dinler, zihninde onunla ilgili anıları tekrar tekrar yaşar. Bu nedenle günlük işlerini sürdüremeyebilir. Bu dönem birkaç ay ile birkaç yıl arasında değişir.
3. Evre: Ölüm gerçeği kabul edilmeye başlamıştır. Sonuçta kişinin ölmüş olduğu ve zihindeki anıların da gerçekte anı olduğu algılanır. Anılardan uzaklaşma başlar. Ölüm gerçeğini kabul etmeye bağlı olarak derin üzüntü ve hayal kırıklığı yaşanır. Uyku bozuklukları, iştahsızlık ve kilo kaybı sıktır. Yaşam anlamını yitirmiştir.
4. Evre: Yeniden yapılanma evresidir. Kişinin yas duygusu zamanla azalır ve normal yaşama dönmeye başlar. Ölen kişiye ait üzüntü verici anıların yanında bu kişinin eğlenceli yanları da hatırlanır. Artık ölen kişi her yönü ile zihinde yer etmiştir.
Yas tepkisinin şeklini ve şiddetini belirleyen önemli değişkenlerden birisi de kaybın ani olup olmaması, veya beklenen ölüm olup olmamasıdır. Örneğin uzun süredir ağır ve çaresiz hastalık çeken bir yakının kaybı daha kolay kabul edilebilirken, deprem veya trafik kazası gibi nedenlerle olan ani kayıplarda yas tepkisi daha şiddetli olup daha uzun sürebilmektir. Sonuçta yasın çözülmesi ve normal yaşama dönme süresi bir yılı geçmemelidir. Bu süre uzuyorsa değerlendirilmesi gerekir.
Normal olmayan yas birkaç şekilde görülebilir:
*Süre beklenenden uzun olabilir
*Normal süre içinde kişi kaybın ardından kendini öldürmek isteyebilir
*Kişinin gerçekle bağlantısı kopabilir, hayal görme veya normalde olmayan sesleri işitme görülebilir v.b.
*Aslında kişinin ölmediğine hala yaşıyor olduğuna veya bunun aksine öldürülmüş olduğuna inanma olabilir (gerçekte böyle olmadığı halde).
*Kayba bağlı suçluluk duygusu olabilir.
Deprem, sel, yangın gibi doğal afet sonrası ortaya çıkan kayıplara bağlı görülen normal olmayan yas tepkileri sıktır. Depresyonla yas birbirine çok benzer, ayırımı güçtür ve bazen yas tepkisi depresyona dönüşebilir.
Çocuklarda da yas tepkisi yetişkinlerin tepkisine benzer. İlk evrede çocuk olayı kabul etmek istemez. Ağlar, hırçınlaşır, kaybettiği yakınını arar. İkinci evrede kaybı fark etmeye başlar, umutsuzluğa kapılır, durgunlaşır, çevreye tepki vermez, çevresi ile ilgilenmiyormuş gibi görülür. Son evrede kaybı kabul eder ve kaybettiği kişinin yerine başkasını veya başkalarını koymaya çalışır. Çocuklarda kaybettiği kişinin yerine başkasını koymaya yardımcı olmak gerekir. Örneğin anne veya babasını kaybetmiş bir çocukta kaybettiği kişinin yerine onun bakımını üstelenecek ,onu sahiplenecek bir yetişkinin bulunması çocuğun kayıp duygusuyla baş etmesi açısından çok önemlidir. Bu kişi hiçbir zaman anne ve babasını yerini alamayacaktır ancak kendisini koruyan kollayan kişilerin varlığını algılayarak kendisini güvende hissedecektir.
Normal yas tepkisinde ilaç kullanımı önerilmez. Kişinin yas sürecini yaşaması ve kendiliğinden üstesinden gelmesi beklenir. Bu devrede kuvvetli ilaçların kullanımı yasın normal gelişimini bozabilir. Bu nedenle zorunlu olmadıkça ilaç kullanılmaması önerilir. Ancak bazen kişi kendi başına bu yas tepkisinin üstesinden gelemez bu durumda doktora başvurmak ve tedavi görmek gerekebilir.