Soğuk kış günlerine girdiğimiz bu günlerde bazılarımızın sağlıkları açısından diğerlerinden çok daha dikkatli olması gerekmektedir. Gelişen ve maalesef plansız büyüyen medeniyetlerin önemli sorunlarından biri olan hava kirliliği kış aylarında giderek artmaktadır.
Özellikle ısınmak için kullandığımız yakıt kalitesi ile de ilgili olan bu durumun yol açabileceği sağlık problemleri hiç de azımsanmayacak kadar büyük olabilir. Çocuklar, yaşlılar ve herhangi bir nedenle bağışıklık sistemi yetersizliği olan kişiler bu problemlerden en çok nasibini alan kesimi oluştururlar. Ayrıca da solunum yolları ile ilgili alerjik hastalığı (alerjik rinit, astım gibi) olan kişilerin de bu duruma dikkat etmesi ve gerekli önlemleri alması uygun olacaktır.
Soğuk havanın ve hava kirliliğin toplumun tüm bireylerini az ya da çok etkilediği aşikar bir gerçektir. Ancak bahsi geçen kişilerin bu duruma daha yatkın oldukları bilinmektedir. Soğuk havanın hâkim olduğu günlerde hemen herkesin en azından bir kez bile olsa üst solunum yolu enfeksiyonu geçirebileceğini biliyoruz. Bunun birçok sebebi olmakla birlikte bağışıklık sistemimizle de yakından ilişkili olduğunu gösteren bir dolu delil vardır. En basitinden soğuk hava solunduğu zaman kişilerin üst solunum yolundaki dolaşımın azaldığı ve o bölge kanlanmasının çok iyi olmadığı ardından da o bölgeden mikropların uzaklaştırılamadığı gibi mekanik açıklamalar vardır.
Alerjik hastalığı olan kişilerde ise bağışıklık sistemi, alerjik olmayanlara göre bir miktar değişik çalışır.
Bu kişilerin özellikle bazı bakteriyel ve viral enfeksiyonlara yatkın olduğunu biliyoruz. Çünkü alerjik hastalığı olan kişilerde bu tür mikroplarla mücadele edecek olan hücreler bir miktar baskılanmıştır. Bağışıklık sistemlerindeki bu dengesizlik bu kişilerde, alerjik olmayan kişilerde cevap verilmeyen ve dışarıdan alınan bazı maddelere (ki biz bunlara alerjen diyoruz) cevap oluşması şeklinde karşımıza çıkar. Dolayısıyla alerjik bir yapıya sahip insanlar bu dengesizlik sebebiyle zaten bazı mikroplara karşı yetersiz yanıt vermektedir. Kış aylarında artan üst solunum yolu enfeksiyonları salgınlarına da daha duyarlı hale gelirler.
Ayrıca zaten altta yatan solunum yolları alerjisi olan kişilerin hava kirliliği gibi durumlara son derece duyarlı olduğu bilinmektedir. Hava kirliliğindeki günlük artışlar da çeşitli ani sağlık sorunlarına neden olmaktadır. Örneğin, kirletici miktarlarında artış astım ataklarında artışa yol açmaktadır. Bunun dışında kirleticilere uzun süreli maruz kalım ile sağlıkta kronik etkiler ortaya çıkmaktadır. ABD ve Hollanda`da yapılan çalışmalarda hava kirliliği olan bölgelerde yaşayanların ömrünün, kirliliğin olmadığı bölgelerde yaşayanlara göre 1-2 yıl daha kısa olduğu belirlenmiştir.
Tüm bu durumlar karşısında bazı önlemler almak gerekmektedir. Bunların başında, bağışıklık sistemimizi zayıflatan faktörlerden kaçınmaya çalışmak gelir. Örneğin, bizi strese sokan faktörlerden olabildiğince uzakta kalmak, hayata ve olaylara pozitif bir bakış açısıyla yaklaşmak, alkol ve sigara tüketiminden uzak kalmak, dengeli ve düzenli beslenmek, düzenli spor yapmak bağışıklık sistemimize verebileceğimiz destekler arasındadır. Ama zaman zaman bu destekler de yetersiz kalır ve dışardan bağışıklık sistemimizi güçlendirici yardımlar (takviyeler) da almak durumunda kalabiliriz.
Bağışıklık sisteminin dengelenmesinde sağlıklı, yeterli ve dengeli beslenme önemli bir yer tutar.
Yiyecekler yendikten sonra vücuda enerji vermek için oksijenle yanarlar, yanma sırasında zararlı maddeler olan serbest radikaller oluşur. Çoğalan serbest radikaller, vücudun tüm hücre ve organlarına zarar vermeye başlarlar. Serbest radikallerden tamamen uzak kalabilmek olanaksızdır.
Böcek öldürücüler, endüstride kullanılan kimyasal maddeler, işlenmiş gıdalar, sigara dumanı, güneşin zararlı ultraviyole ışınları veya alkolün vücuda girmesi, stres vücudumuzda serbest radikallerin açığa çıkmasına neden olur. Bunun dışında hava kirliliği, egzos gazları, sigarı dumanı v.b. gibi birçok faktör hücrelerimizi etkileyerek serbest radikalleri çoğaltır. Serbest radikallerin zararlı etkilerden korunmak için vücudumuz bunlara karşı savunma mekanizması geliştirir.
Vücutta üretilen bazı enzimler, serbest radikallerden kurtulmamızı sağlar, yanmayı (oksitlenmeyi) önleyen anti-oksidan maddeler enzim miktarını artırır ve böylece savunma mekanizması güçlenir. Anti-oksidanların en önemlileri C ve E vitamini, beta-karoten, selenyum, bazı protein bileşikleri, isoflavonlardır. Bu anti-oksidanları içeren besinleri günlük beslenmemiz içerisinde bol miktarda tüketmeliyiz.
Anti-oksidanlar dışında bazı besin maddelerini günlük beslenmemize eklememiz bağışıklık sistemini güçlendirici etki yapacaktır. Omega 3 yağ asitleri adı verilen ve balıkta bolca bulunan yağ asitleri ve proteinli gıdalardan aldığımız arginin amino asidi, bağışıklık sistemimiz için önemli besin kaynaklarıdır. Bağışıklık sistemimizi güçlendirecek maddeler arasında beta-glukan, echinacea, probiyotikler, izozomlar ve yeşil çay gibi doğal maddeler de yer alır.
Ancak tüm bunları yaparken mutlaka sizi izleyen alerji ve bağışıklık sistemi uzmanı olan doktorunuza danışmanız en uygun davranış olacaktır. Çünkü yerinde alınmayan ve bazen de gereksiz olarak uygulanan bu tür maddelerin de zararlı etkileri olabilir…
Prof. Dr. Cengiz Kırmaz