Küçük çocuğu olan ailelerin pek çoğu bu soruyu sık sık sorar ve cevap olarak, bu yaş grubu için disiplinin aslında gerekli olmadığını duymak ister. Bu yaklaşımdaki anne babaların inandığı şey: ‘Eğer çocuğumu sever, ona anlayış gösterir ve duyarlı davranırsam disipline ihtiyacı olmaz çünkü böyle davranılan çocuklar doğal olarak sevecendirler ve ebeveynin isteklerine kendiliğinden uyarlar’ düşüncesidir.
Malesef ki çocuk yetiştirmek bu kadar basit değildir. Çocuklarımız, bizim kopyalarımız değildir. Onların da kendi istekleri, ihtiyaçları ve hatta planları vardır ve çoğu zaman bu istekler ailenin genelinin kazanımıyla uyumlu olmaz. Küçük çocukların, belirli bir davranışın kabul edilebilir ya da kabul edilemez olduğunu öğrenebilmesi için ebeveynin tepkisini görmesi gerekir. Çocuğumuz büyüdükçe, sosyal ve duygusal açıdan sağlıklı gelişebilmek için sevecen yanımızla birlikte disiplin veren yanımıza da mutlaka ihtiyaç duyacaktır.
Disiplin, çocuğa içsel kontrolü öğretme yoludur.
Doğru disiplin yönteminin ne olduğu ise çocuğun gelişimsel düzeyine göre farklılaşır. Henüz konuşamayan ya da çok az konuşabilen küçük çocuklar için sözlü disiplin yerine ebeveynin duruma müdahale ederek davranışı durdurma ya da başka bir yöne kaydırma şeklinde disiplin vermesi daha faydalıdır. Daha büyük, konuşma becerileri gelişmiş çocuklarda ise içsel kontrol daha fazladır ve onlar için, ne yapıp ne yapamayacaklarının sözlü olarak söylenmesi daha ideal bir disiplin şeklidir. Aslında, 3-4 hatta daha büyük yaşlara gelmiş çocuklar bile bazen sınırları fazlasıyla zorlayabilirler. Ebeveynin direkt ve kararlı müdahalesi bu yaş grubunda bile zaman zaman gerekli olabilir.
Doğru disiplin şeklinin, çocuğun yaşa bağlı gelişimsel ihtiyaçlarına göre nasıl farklılaştığını anlamak için gerçek hayattan örneklere bakabiliriz:
Örnek 1:
14 Aylık Efe, etraftaki herşeyi keşfetmek isteyen oldukça hareketli bir çocuktur. Salonda duran saksıların içindeki toprakları yemek, elektrik prizine parmağına sokmak, lavabonun altındaki dolabı açmak ve çöp kovasını devirip içinde araştırma yapmak, yerde bulduğu her çöpü merakla incelemek ve ağzına götürmek Efe’nin sıklıkla yaptığı şeylerdir.
Aslında Efe’nin yaptıklarında ahlaki açıdan bir yanlışlık yok ama sonuç olarak bu davranışlar kirli, yıkıcı ve tehlikelidir. Efe’nin ailesi evi güvenli hale getirmek için elinden geleni yapmıştır ama Efe her seferinde karıştıracak yeni bir şey bulmaktadır. Bu süreç pek çok aile için oldukça zorlayıcıdır. Ailenin, çocuğun yanlış davranışıyla her karşılaştığında kararlı şekilde ‘hayır’ demesi ve çocuğu uygun şeylere yönlendirmesi gerekmektedir.
Çoğu zaman çocuk koyulan sınırlardan ve yönlendirmelerden hiçbir şey anlamıyor gibi gözükür ama her bir deneme aslında bir katkı sağlamaktadır.
Çok yakında Efe yasaklı hedefe yaklaşırken duraksayacak ve devam etmeden önce ebeveynin yüz ifadesini kontrol etmeye başlayacaktır. Tüm bunlar Efe’nin anne babasının yasaklamalarını ve yönlendirmelerini hatırladığını göstermektedir ve bu hatırladıkları, Efe’nin bir türlü bastıramadığı her istediğini yapma dürtüsüne artık baskın gelmeye başlamıştır.
Bu süreç daha uzun zaman devam edecek olsa da Efe vicdan diye bildiğimiz yanının temellerini atmaya başlamıştır. Çocuklar için doğru davranışları içselleştirme süreci doğrunun ne olduğuna dair dışarıdan gelen komutlara uyarak başlar.
Örnek 2:
2 yaşındaki Can kızdığı zaman anne babasını ve arkadaşlarını ısırmaktadır. Bu durum, Can’ın annesi ve ısırdığı diğer çocukların anneleri arasında çoktan soğukluğa sebep olmuştur. Çocukların bazıları sakin zamanlarında bile Can ile oynamaktan çekinmektedir. Can’ın kendi anne babası bile bazen ısıracağı korkusuyla Can’a yaklaşmakta zorluk yaşamaktadır.
Can emmekten çok hoşlanan ve bu yüzden de anne memesini ve biberonu bırakmaya oldukça direnç göstermiş küçük bir çocuktur. Emme zevkinden mahrum kalmanın getirdiği kızgınlık kontrol edilemez hale geldiğinde Can’da ısırma arzusu ortaya çıkmaktadır. Can’ın eski haz alma noktası olan ağzı artık hıncını çıkarmak için iyi bir araç haline gelmiştir.
Can’ın zorlanmasını anlıyor olmak ısırmalarına göz yummak anlamına gelmez. Anne babası Can’a net şekilde ısıramayacağını söylemekte ve eğer ısırmaya çalışırsa onu hemen durumdan uzaklaştırmaktadır. Buna tepki olarak, Can kendi kendini ısırmaya başlamıştır. Can’ın bu davranışını, anne babasının ısırmayı tasvip etmediğini anladığını ve onların beklentisine uymak için çaba harcadığını göstermektedir ama Can’ın dürtüleri hala içsel kontrolünden daha güçlüdür.
Henüz dil becerileri yeterince gelişmemiş, duyguları oldukça yoğun yaşayan küçük bir çocuğa yardım etmenin yolu ısırma dürtüsünü kanalize edebileceği alternatif yollar sunmaktır.
Anne babası Can’a çocuk dişliklerinden bir tane sunmuştur ve ona bunu sırabileceğini söylemiştir. Can’ın dişliğe alışması da biraz zor olmuştur ama bir hafta gibi bir sürede dişliğini keyifle ısırmaya başlamıştır. Bu yöntem işe yaramıştır çünkü Can kendisini ve diğer kişileri ısırmayı bırakmıştır.
Can’ın içsel kontrolünü kazanmaya başladığı, bir yıl sonra Can 36 aylıkken, net şekilde görülür. Dil becerileri iyice gelişmiş olan Can yeni doğan kardeşine bakarak şöyle demektedir: ‘ Anne, ısırmak isteyebilirim ama ısıramam değil mi?’ Can’ın ısırma arzusu yeniden ortaya çıkmak üzeredir ama artık Can yanlış olduğunu bildiği şeyleri yapmamak için kendini tutacak kadar içsel kontrol kazanmıştır. Can doğru ve yanlışın ne olduğunu içselleştirmeye yani vicdan geliştirmeye başlamıştır.
Küçük çocuklar negatif duygularını sınırlama ve boşaltabilecek farklı yollar bulma konusunda ebeveynin yardımını almadan sosyal açıdan uyumlu ve duygusal açıdan sağlıklı insanlar olarak yetişemezler.
Henüz konuşamayan küçük çocukların vurma ve ısırma gibi dürtülerini başkalarına zarar vermeyecek alternatif aktivitelere dönüştürmeleri gerekir- bebeğe vurmak yerine oyuncak çekiç-çivisiyle vurma oyunu oynamak ya da arkadaşını ısırmak yerine dişliğini ısırmak gibi.
Çocuğun sözel becerileri geliştikçe, ebeveynin çocuktan sosyal açıdan uygun davranışlar sergileme beklentisi yükselebilir. Artık çocuktan duygularını kaba kuvvetle ifade etmesi yerine kelimelere dökerek anlatması beklenebilir. Eğer çocuk söze dökmek yerine kaba kuvvete devam ediyorsa ebeveyn bu konudaki itirazını net şekilde ifade etmelidir. Sözel becerileri gelişmiş çocuklarda bile yanlış davranışı azaltmak için ebeveynin aktif müdahalesi gerekli olabilir- sinirlendiği için tekme atmaya çalışırken ebeveynin net bir “hayır” la birlikte eliyle tekmeyi durdurması gibi.
Örnek: 3
2,5 yaşındaki Defne anne babası ve dört misafirle birlikte akşam yemeği yemektedir. Büyüklerin konuşmasını engelleyecek kadar yüksek bir sesle şarkı söylemeye başlamıştır. Annesi Defne’ye gülümser, ilgisini misafirlerden uzaklaştırır ve Defne’yle birlikte birkaç dakika şarkı söyler. Annesi misafirlerle konuşmaya başladığında Defne kızgın bir şekilde ‘Benimle şarkı söyle’ diye bağırır. Annesi Defne’yle şarkı söylemeye geri döner. Babası ‘Çok bağırma’ der ama Defne’yi dinler. Artık masadaki herkesin ilgisi Defne üzerindedir. Bu durum yarım saat boyunca devam eder. Anne babası ne zaman misafirlerle konuşmak için dönse Defne bağırarak itiraz eder ve Defne her itiraz ettiğinde annesi onunla şarkı söylemeye yeniden başlar. Sonunda, misafirler masadan baş ağrısıyla kalkar.
Bu sahnede yanlış olan nedir? Büyüklerin ilgi isteyen bir çocuğa anlayış göstermesi gerekmez mi? 2 yaşında bir çocuğun olduğu ortamda misafirlerin sohbet etmek istemesi mantıksızlık mıdır?
Bu sahne Defne’ye herkesin bir sırası olduğunu ve sadece kendisi istediği için diğerlerinin ilgisini sürekli meşgul edemeyeceğini öğretmek için aslında harika bir fırsattı. Eğer Defne’nin anne babası ilk yüksek sesli bağırmasında Defne’ye sesini alçaltması gerektiğini çünkü bağırmasının herkesi yorduğunu söyleseydi ve birkaç dakika Defne’yle birlikte şarkı söyledikten sonra misafirlerle sohbete geri dönseydi bu, Defne’ye sosyal etkileşimin tiranı değil katılımcılarından biri olduğunu öğretirdi. Defne’nin itirazı karşısında anne babası ‘onu dinlediklerini ama şimdi sıranın başkasında olduğunu’ net şekilde söylemeliydi. Daha sonra Defne’nin sırası yeniden gelecekti. Defne’nin itirazlarının artması durumunda da anne babasının Defne’yi odasına götürüp onunla, diğer insanların da konuşmasına izin vermek gerektiği ile ilgili özel bir konuşma yapması uygun olurdu. Bu konuşmadan sonra yemeğe geri dönmeye hazır olup olmadığı sorulabilirdi.
Çoğu anne, sosyal ortamlarda ilgisini ikiye bölebilme konusunda ustalaşmıştır- bir kulak bir göz çocuğa cevap vermek için ve diğer kulak diğer göz sosyal etkileşime katılmak için. Bu durum 1-3 yaş arası bir çocuğa sahip olmanın en yorucu yanlarından biridir. Annenin ilgisini ikiye bölmesi yorucudur ama çocukların sosyal ortamın tiranı değil katılımcısı olmayı öğrenmesi için de fazlasıyla gereklidir.
Örnek:5
40 aylık Ceyda zorlu bir akşamüstü geçirmektedir çünkü az önce anne ve babasının akşam dışarıda olacağını öğrenmiştir. Evde daha önceden tanıdığı ve sevdiği bir ablayla kalacak olmasına rağmen Ceyda anne babasının gezisini kişisel bir kırgınlık haline getirmiştir. Annesinin dışarı çıkacaklarını önceden bildirmesini bu ayrılığa hazırlanma fırsatı olarak kullanmak yerine, Ceyda bir tür saldırıya geçmekte ve annesini gitmemeye ikna etmeye çalışmaktadır. Her 20 dakikada bir “Gitmenizi istemiyorum.” diye iç çekmektedir. Duygularını kelimelere dökme becerisi ilginç şekilde yükselirken şu cümleler ağzından dökülmektedir: “Sizi çok özleyeceğim.”, “Neden beni bırakıp gidiyorsunuz?”, “Siz gidince çok üzüleceğim.”
Ceyda’nın annesi kızının yaşadıklarına hem üzülmekte hem de Ceyda’nın kendini ne kadar kötü hissettiğini ifade etme konusundaki muhteşem becerisi sonucu kendini suçlu hissederek kontrolünü kaybetmektedir. Üzüntü ve suçluluk duyguları arasında anne bazen, Ceyda’yı ablayla iyi vakit geçireceği konusunda neşeli şekilde teselli etmekte bazen de sızlanmayı bırakıp kendini toparlaması konusunda çıkışıp böyle devam ederse onu odasına görmekle tehdit etmektedir. Ceyda’nın protestosu azalmadan devam eder. Hele bakıcı gelip anne babası çıkmak için hazırlandığında Ceyda’nın tepkileri iyiden iyiye artar. Ceyda annesine tutunur ve “Bırakma, gitme” diye çığlıklar atar. Ceyda’nın annesi aslında farkında olmadan kızının endişesini kontrol altına alma becerisini bozmuştur. Annenin sabırlı davranması ve Ceyda’nın sızlanmalarına son vermekten kaçınması çocuğa, duygularını ifade etme hakkının yanında duygularıyla annesine şantaj yapabilme hakkına da sahip olduğunu düşündürtmüştür.
Daha az sabırlı bir tavır Ceyda için çok daha faydalı olurdu.
Anne Ceyda’ya, yaptığının adil olmadığını ve birlikte geçirdikleri vakti boşa harcadığını net şekilde söylemeliydi. Bu durum, çocuğun kendi kendini kontrol etmeyi öğrenebilmesi için annenin muhabbeti kesip geri çekilmesini ve mesafe koymasını gerektirir.
Böyle bir durumda da kötü davrandığı için Ceyda kendini suçlu hissetmez mi diye sorabilirsiniz. Eğer öyle hissediyorsa, Ceyda’nın suçlu hissedebilme becerisi duygusal gelişiminin iyi olduğunu gösterir. Büyüdükçe sağlıklı gelişen çocukların (yetişkinler gibi) yanlış bir şey yaptıklarında pişmanlık duyması gerekir. Suçluluk, zarar verici bir davranışın sonucunda hissediliyorsa faydalı bir duygudur. Suçluluk, eğer çocuk bu duyguyu baskın şekilde her durumda hissediyorsa (mesela, sürekli yanlış bir şey yaptığından endişeleniyor ve kendini ortaya koyma konusunda tutuklaşıyorsa) sağlıksızdır.
Kardeşlerin rolu:
Çocuklara yaptığı şeyin yanlış olduğunu öğretme konusunda en iyi öğretmenler ebeveynler değil çoğu zaman akranlar ve büyük kardeşlerdir. Onlar, çocuğun yaptığı şey hakkında iyi düşünmüyorlarsa bunu ifade etmekte kararsız kalmazlar ve çocuk, bu tepkiden davranışının yanlış olduğunu çok iyi öğrenir. Ebeveynler çocuğa itiraz eder ya da bir süreliğine yakınlıklarını geri çekerlerse, çocukta suçluluk hissi yaratacakları ya da çocuğun kendini sevilmiyor hissedeceği konusunda çok endişelenirler. Bu endişe doğru değildir, böyle bir şeyin olacağına aslında ne ebeveyn ne de çocuk inanır. Aslında, itiraz edilecek bir davranış karşısında ebeveynin çocukla arasındaki iyilik durumu devam ediyormuş gibi yapması çocuklar için en zararlısıdır çünkü bu samimi değildir ve çocuklar bunu anlarlar. Gerçek duygularımız, çocukların davranışlarının diğer insanları nasıl etkilediği görebilmelerine ve içsel kontrol kazanmalarına yardımcı olmanın en önemli unsurudur.
Ceyda örneğinde gördüğümüz gibi, ifade becerisi gelişmiş çocuklar duygularından bahsetmeyi bir tür saldırganlık şekli olarak da kullanabilirler. Eğer ebeveyn çocuğun konuşarak kendisini ezmeye çalıştığını hissediyorsa, daha küçük çocuklarda fiziksel saldırganlığı durdurmak nasıl gerekliyse, bu durumda da sözel saldırganlığı durdurmalıdır.
İyi haber şu ki: ebeveynin net sınırlar/kurallar koyması ebeveyn-çocuk ilişkisini zedelemekten çok güçlendirmektedir. Çocuğunuzla sağlıklı bir ilişki kurabilmeniz için, belirli konularda yaşanan küçük anlaşmazlık ya da kavgaların çocuğunuzla geneldeki uyumunuza zarar vermediğini bilmeniz gerekir.
Sinem Olcay
Uzman Psikolog (Aile ve Çocuk Gelişimi)